26 Ağustos 2011 Cuma

Çeşme: 23 yıllık özlem


Çeşme, İzmir’in bir ilçesi. Küçükken sıkça gittiğim Ilıca ve arada gittiğimiz - o zamanlar “Gerçek Çeşme” diye adlandırdığım - merkezinden ibaretti benim için. 10 sene önce şöyle bir uğradığımız günü saymazsak, 23 yıldır gitmiyordum Çeşme’ye.

Çeşme’de Münire Teyzemlerin kumsalın hemen dibindeki evinde kalırdık. Sabah kalkar kalkmaz ilk iş ön bahçeye çıkıp deniz çarşaf gibi mi değil mi diye bakmak olurdu. Sabırsızlıkla kahvaltımızı eder, kumsal kuponlarımızı alıp kumsala atardık kendimizi. Kumsala inen merdivenlerin başında turşucu vardı; hayatımda ilk turşu suyunu o turşucuda içmiştim. Sonra hemen denize… Upuzun bir kumsaldı, deniz dalgalı olduğu zaman bile pırıl pırıl olurdu. Denizi çok sığdı, o küçük halimle bile hiç derinleşmiyor gibi gelirdi. Boyu geçmediğinden saatlerce oynardık suda, kumda… Öğlen güneşinde eve gidilir yemek yenir, zoraki öğlen uykusuna yatılırdı. Sonra tekrar deniz tekrar kum… Kumsalın satıcıları da dün gibi aklımda, sularını denizden doldurduklarını çok sonraları öğrendiğimiz, “sütlü darı” diye bağırıp, ellerindeki maşalarla kendilerine özgü, uzaktan tanımanıza yardımcı olan “çıkıdı çıkıdı” o ritmi çıkaran mısırcılar, küçükken bir oturuşta en az 20 tane götürdüğüm midye dolmacılar, hasır şapkacılar, elma şekerciler…

Akşamları güneşin batışını evin ön bahçesinden izledikten sonra açık hava sinemasına gidilirdi. Hayatımda ilk kez sinemaya Çeşme’de gittiğimi hatırlıyorum, film de Star Wars’tu. Bazı gecelerde Altın Yunus Oteli’ne gidilir, büyükler kumarhanede ufak tefek eğlenirken, biz de atari salonunda kurtlarımızı dökerdik. Tabi ki favori oyunum, önünde sürekli kuyruk olan bir araba yarışıydı. Sıradaki yerimi kaybetmemek uğruna sırada altıma yapmışlığım bile vardır. Altın Yunus’un marinası ve bir de çarşısı vardı, orası gezerdik, ben de, deniz adamı olmasam da o kocaman teknelere bakıp hayaller kurardım.

Bazı günler Aya Yorgi koyuna giderdik, orasıyla iligi hatırladığım tek şey ise suyunun daha soğuk olduğu ve çabuk derinleştiğiydi. Sanırım bu yüzden hiç ısınamamıştım oraya.

Yazlık da olsa düzenli bir ev olduğu için her zaman yemek zamanında yenir, dışardan sipariş verilmezdi; zaten belki de öyle bir sistem bile yoktu o zamanlar. Ama unutulmaz tatları vardı Çeşme’nin… Kumru vardı, lokma vardı, dondurma vardı… O zamanlar fabrikasyon dondurma olmadığı için “dondurmacı” kolay bulunmuyordu. Kumru yemek, düzenli yemek saatleri olan bir evde yaşarken felekten bir gece çalmak gibiydi. O tadı tekrar almak için 23 sene beklemem gerekti.

23 sene sonra bu hatırlarla geldim Çeşme’ye. Münire Teyzelerin evini elimle koymuş gibi buldum. Deniz hala pırıl pırıl, açık hava sineması duruyor. Bunların yanında kumsala inerken kupon verme devri bitmiş; kumsal siteninken belediye el koymuş ve şezlong ve şemsiyeleri kiraya verir olmuş.
Büyük Ilıca Plajı

Ama mısırcı, midye dolmacı, hasır şapkacı, elma şekerci tam hatıralarımdaki gibi aynı…


Köşeye tüneyen jetskici ve şezlonga yerleşir yerleşmez tahsilata gelen siyahtan bir önceki ten rengindeki çocuklar o ambiyansı bozamamış. O da ne bir eksik var; bana turşu suyuu sevdiren turşucu yok, sadece o değil, diğer turşucular da yok. Belediye onları da yasaklamış, bir kaç yıldır Ilıca kavşağına taşınmışlar. Benim turşucu ölmüş, oğlu devam ediyor. Münire Teyzemin yoğun ısrarlarıyla turşucuya bulduk, daha bardağa koyarken burnuma gelen kokusuyla beni benden aldı, tadı zaten muhteşem…

Altın Yunus marina sizlere ömür, kayıkhane olmuş, çarşı da muhtemelen bomboştur. Aya Yorgi koyu kalkınmış biraz da yozlaşmış. O zamanlar arabayı bi’ kenara bırakıp denize atladığımız beach(!)lere artık parayla girilir olmuş.

O da bişey mi; Alaçatı diye bir yer keşfetmişler. Bütün çocukluğumun yazlarının geçtiği Ilıca’ya 10 dakika mesafedeki köy tam bir ipini koparan tarz butik otel cennetine (ya da cehennemine, bakış açısına göre değişir) dönüşmüş, fiyat konusuna hiç girmiyorum.

Kumrucu Hüseyin ve Kumrucu Şevki’nin Çeşme’nin dört bir yanında şubeleri var, ama Kumrucu Hüseyin’in bir dükkanı daha bir sıcak geldi ve hep oradan yedik. Zaten o da küçükken gittiğimiz kumrucuymuş. Kumrunun hasını Hüseyin Usta yaparmış; işin sırrı eski kaşar yeni kaşar olayındaymış… Kumru işine girecekelere duyurulur! Hüseyin Usta biraz asık suratlı ama lokmanın da en iyisini orada yemek mümkün.


Dondurma diyince de Veli Usta, ben sevmiyorum ama sakızlı dondurma Çeşme’nin alamet-i farikası.
Ekonominin dayattığı zorunlulukları saymazsak Çeşme’yi hiç değişmemiş buldum, sütlü darıları, midye dolmalarını, lokmaları, kumruları yedik, turşu suyu içtik, Gerçek Çeşme’ye inip alışveriş yaptık, kumdan kale yapmadık ama bol bol denize girip sütlü darıcıların melodilerine ayak uydurduk. Alaçatı’da surf yapmadık ama Münire Teyzelerin teknesiyle, hani şu Altın Yunus marinada görüp hayal kurduğum teknelerden biriyle, Alaçatı marinadan açılıp bir koyda geceledik ki o da başka bir yazının konusu olsun…

Tavsiye:
Kumrucu Hüseyin
Şen Turşucu
Dondurmacı Veli Usta
Dost Pide