28 Kasım 2010 Pazar

Due date (Git başımdan)

Due date, Todd Phillips'in The Hangover'dan sonra, The Hangover 2'den önce yönettiği son filmi. Filmde, Robert Downey Jr. ve The Hangover'daki rolüyle parlayan Zach Galifianakis'in yol hikayeleri anlatılıyor. Uzun zamandır beni en çok güldüren amerikan filmlerinden biri olduğunu söylemeliyim. Robert Downey Jr'ın oyunculuğuna zaten diyecek bir şeyim yok; Zach Galifianakis de The Hangover'da üzerine yapışan aptal ve beceriksiz adam tiplemesinin hakkını başrolde olması sebebiyle sanki daha iyi vermiş. Sıradan bir komedinin ötesinde aksiyon dozunun da yüksek olması ve esprilerin klasik amerikan esprilerine oranla daha komik olması sebebiyle seyredilesi güzel bir film olmuş.

27 Kasım 2010 Cumartesi

Easy A

Easy A, daha önceden kayda değer bir başarısı olmayan yönetmen Will Gluck'ın son filmi. Başrolde son dönem gençlik filmlerinde yan rollerde izlediğimiz Emma Stone var. Lisede ezik bir kızken "-mış gibi yaparaklar"la nasıl popüler olduğunu webcast'inden* anlatan Olive, Juno'daki Juno MacGuff benzeri zeki, esprili ve hazırcevap bir karakterle seyirciyi -en azından beni- ekrana kilitliyor. Olive'in ebeveynleri de ebeveyn-çocuk ilişkisine bence modern bir yorum getiriyor ki filmin sadece bu bölümlerinden bile ders alınması için izlenebilir. Sonuç olarak Juno'yu beğendiyseniz kaçırmamanız gereken bir film.


* webcast: youtube gibi internet sitelerinden yayın yapmak, fakat canlı!

21 Kasım 2010 Pazar

Salt


Salt, Angelina Jolie'nin izlediğim son filmi. Angelina, dövüşebilen güzel ajan kız rolünün hakkını vermiş ama başlarda sarmasına ve bizi nice hikayelere sürükleyebilecek olmasına rağmen senaryo sonlarda zayıf kalmış. Yine de izlenesi bir film.

15 Kasım 2010 Pazartesi

Tüm zamanlarımın en iyi şarkıları

29 yıllık hayatımda hangi duygudurumumda olursam olayım, dinlemekten asla bıkmayacağım şarkıların listesidir:
  • Beat it - Michael Jackson
  • Hold the line - Toto
  • Somebody's baby - Jackson Browne
  • Separate ways - Journey
  • Strange world - Ké
  • Wild world - Cat Stevens
  • I me mine - Beatles
  • No woman no cry - Bob Marley
  • Hurt - Johnny Cash
  • Happy - Sister Hazel
  • Superstition - Stevie Wonder
  • Don't go away - Oasis

12 Kasım 2010 Cuma

Karanlık İşler

"Karanlık İşler" İstanbul Devlet Tiyatrolarının 2010-2011 sezonu oyunlarından biri. Bu akşam Üsküdar Tekel Sahnesinde izleme fırsatı buldum ve peşinen tavsiye ederim. Evren Kardeş'in baştan sona götürdüğü Levent Özdilek'in de adeta ders verdiği oyunda, Londra'da bir evde geçen karışık ilişkiler içinde dönen karanlık işler anlatılıyor, hem de çok güzel bir dille, özenle hazırlanmış dekorda ve rengarenk kostümleriyle. Kesinlikle kaçırılmaması gereken eğlenceli, harika bir oyundu.

Küçük bir hatırlatma:
Devlet Tiyatroları bilet fiyatı 10 TL

11 Kasım 2010 Perşembe

Yarıda kalanlar

Bugün saat tam 13:16'da ameliyathane müzik setinden yine o aynı şarkıyı duydum. Müzik setinin yanına koştum ve bu sefer işimi şansa bırakmak istemediğimden, şarkının nakarat kısmını cep telefonuma kaydettim. Çünkü geçen sefer bu şarkıyı duyduğumda, aklımda sadece üç kelimesi kalmıştı: "...like no other..." İnternet aramalarım sonuç vermemişti. Sürekli olarak sadece Joy FM'de denk geldiğim bir şarkıydı ve her seferinde bir sonraki buluşmamızın yine Joy FM dinlerken olacağını bilerek can havliyle sözleri ezberleyip aratıyordum internette, her seferinde nafile...

Bazen hani bir film adı hatırlamaya çalışır da hatırlayamayız ve karşıdaki dakikalarca konuşmaya devam ederken içimizden filmin adını düşünürüz de düşünürüz. Ben düşünmem, yarıda bırakırım. Çünkü o, bir gün gelip beni bulur ve bulduğunda inanılmaz ferahlamış hissederim. Bu; tanışmak istediğim biri, televizyonda yayınlanan bir film, adını bulamadığım bir şarkı, adını unuttuğum bir akraba ve benzerleri için de geçerlidir. Her zaman keşfedilecek bir şey kalması hoşuma gider ve çoğu şeyi yarıda bırakırım. Aslında bu yazıyı yazarken fark ettim her şeyi yarıda bırakıyormuşum.

Düşünsene yaşadığım şehrin gitmediğim onlarca yeri var, gezmediğim müzeler, girmediğim sokaklar, bilmediğim mahalleler... Hepsini bilmek çok sıkıcı olurdu bence, yazarken burada baya duraksadım sebebini açıklayabilmek için fakat bulamadım. Tıpkı daha çocuk istemeden alınan bisiklet gibi; çocuk mahallede herkeste görüp babasından defalarca istedikten sonra alındığında sanki anlamı daha fazla oluyor bana göre.

İşte yarıda bırakmak benim mutluluk sırlarımdan biri... Her şey her istediğinde olmamalı bence. En son belki iki yıl önce duyduğum şarkının bu sefer fazladan iki kelimesini daha duyabildiğim için internetten bulabildim ve şarkı listemde yerini aldı. Mutluluğum tarif edilemez...

6 Kasım 2010 Cumartesi

New York'ta Beş Minare

New York'ta Beş Minare, arabesk ve Türk halk müziği sanatçısı Mahsun Kırmızıgül'ün benim gördüğüm ilk filmi. Haluk Bilginer ve büyük bütçeli olduğunu hissettiren fragmanı sayesinde beni salona çektiğini itiraf etmeliyim. Senaryo tam bir hayal kırıklığı; fakat dövüş sahneleri ve yüksek bütçe gerektiren sahnelerin altından iyi kalkılmış. Film boyunca "iyi de ne alaka", "yok artık", "nerden çıktı şimdi" gibi sorularla canımı sıkarken tek düşündüğüm iyi bir final yapamazlarsa filmin sadece birkaç hafta gösterimde kalacağıydı. Nitekim sanat adına Haluk Bilginer'in oyunculuğu dışında tek iyi şey final sahnesiydi ve Mahsun'u tamamen silmeden önce ona bir şans daha vermemi sağladı.

5 Kasım 2010 Cuma

Yanlış anlamadıysam işini kendin için değil geniş kitlelere yardım edebilmek için seçtiğini söyledin?

Kendim için yapabileceğim en iyi şey "faydalı olmak", çilingir de faydalı ama maymuncuğum olsa ben de kapıyı açarım.

Hayatını çalışarak geçiren bir insan bunu para için yapıyo olamaz herhalde, demek işinde kendini buluyosun?

Bunu para için yapanlar da var ve bir insanın doktor seçerken tek dikkat etmesi gereken konu bu. Ben işimde kendimi mi buluyorum bilmiyorum, ama doktorluk dışında bir çok şey yapabilirdim, yapabilirim. Geniş kitlelere faydalı olamayacağımı inandığım gün bırakır, fotoğraf çekerim, film çekerim, tansiyon ölçerim, kulak delerim...
Bilmem anlatabildim mi...